#Psikiyatri

- Psikiyatri haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Psikiyatri haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

3 YIL SONRA BANYO YAPAN BARIŞ’A DEPRESYON TEŞHİSİ Haber

3 YIL SONRA BANYO YAPAN BARIŞ’A DEPRESYON TEŞHİSİ

Hatay’da yaklaşık üç yıl boyunca dış dünyayla tüm bağlarını koparan ve sanal dünyaya bağımlı hale gelen 23 yaşındaki Barış Özbay, devlet kurumlarının desteğiyle yeniden hayata tutunmaya başladı. İlk kez duş alıp tıraş olan Barış’a yapılan sağlık kontrollerinde anksiyete ve depresyon teşhisi konuldu. Kahramanmaraş merkezli depremlerde evini ve yakınlarını kaybeden Semra Özbay (50) ve oğlu Barış Özbay (23), Hatay'ın Defne ilçesinde hayata tutunmaya çalışıyor. Üniversite eğitimini yarıda bırakan Barış, üç yıla yakın bir süredir yalnızca bilgisayar ve cep telefonuyla vakit geçirerek adeta kendisini izole etti. Bu süreçte kişisel bakımını tamamen ihmal eden genç adam, günlerce duş almadı, tıraş olmadı ve evden dışarı çıkmadı. SOSYAL MEDYA BAĞIMLILIĞI HAYATTAN KOPARDI Ailenin durumu sosyal medyada gündem olduktan sonra devreye giren Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü ile Antakya İlçe Sağlık Müdürlüğü ekipleri Barış’la yakından ilgilendi. Evde yapılan temizlik çalışmasının ardından sağlık ekipleri tarafından kan tahlilleri ve psikolojik değerlendirmeler yapıldı. Antakya İlçe Sağlık Müdürü Dr. Ferdi Coşgun, Barış Özbay’ın yaşadığı sağlık sorunlarıyla ilgili şu bilgileri paylaştı: “Barış kardeşimizle ilgili sosyal medya üzerinden gelen bilgiler doğrultusunda hemen harekete geçtik. Evde yapılan sağlık kontrolleri sonucunda ciddi bir sağlık sorunu tespit edilmedi ancak vitamin eksiklikleri vardı. Psikiyatri uzmanlarımız ise kendisine anksiyete ve depresyon teşhisi koydu ve tedavi süreci başlatıldı.” “SOSYAL HAYATA DÖNÜŞÜ İÇİN DESTEK SÜRECEK” Dr. Coşgun, Barış’ın yaşadığı bu durumun temelinde dijital bağımlılığın olduğunu belirterek, sosyal izolasyonun bireyin ruh sağlığı üzerinde ciddi etkiler oluşturabileceğine dikkat çekti. “Barış’ın gerçek insan ilişkilerinden kopmuş olması, sanal ortama bağımlılığı tetiklemiş. Şu anda psikososyal destek veriyoruz. Psikoterapi süreci de başlayacak. Hedefimiz, Barış’ın yeniden sağlıklı bir sosyal hayata adapte olmasını sağlamak.” Antakya Belediyesi ekipleri de Barış ve annesinin yaşadığı evde temizlik çalışması yaparak yeni bir başlangıç için destek verdi. Barış Özbay’ın ilk kez duş alıp tıraş olması ve evden çıkması, annesi Semra Özbay’a da büyük moral oldu.

EKRAN BAĞIMLILIĞI RUH SAĞLIĞINI BOZUYOR Haber

EKRAN BAĞIMLILIĞI RUH SAĞLIĞINI BOZUYOR

Teknolojinin hayatımıza entegrasyonu baş döndürücü bir hızla ilerliyor. Akıllı telefonlar, sosyal medya platformları ve çevrim içi oyunlar artık sadece birer araç değil, günlük hayatın temel dokusuna işlemiş durumda. Ancak bu yoğun kullanımın gölgesinde büyüyen ciddi tehlike dijital bağımlılık, bireylerin yaşamlarını tehdit ediyor. VM Medical Park Bursa Hastanesi Psikiyatri Kliniği'nden Uzm. Dr. Oğuzhan Tüzün, dijital bağımlılığın yalnızca bireysel değil, toplumsal bir sorun olduğuna dikkat çekti. Uzm. Dr. Tüzün, "Beynimiz milyonlarca yıllık evrimsel süreçte ödül mekanizmaları üzerine şekillendi. Sosyal medya bildirimleri, beğeniler veya oyunda kazanılan başarılar dopamin salınımını tetikliyor. Bu yapay ve sürekli uyarılar, beynin giderek daha fazla uyaran istemesine neden oluyor. Tıpkı nikotin ya da şeker bağımlılığında olduğu gibi bir kısır döngü oluşuyor" diye konuştu. "Sosyal medyada geçirilen uzun saatler kaygı ve depresyon riskini artırıyor" Sosyal medyanın cazibesinin insanın en temel ihtiyacı olan ait olma duygusuna hitap ettiğini söyleyen Uzm. Dr. Tüzün, bu durumun aynı zamanda sürekli bir karşılaştırma döngüsü oluşturduğunu vurguladı. Uzm. Dr. Tüzün, "Özellikle ergenler, henüz kimlik gelişimlerinin en hassas döneminde oldukları için beğeni ve takipçi sayılarının baskısını en yoğun hisseden gruptur. Gerçekten sevilip sevilmediğimizin ölçüsü, algoritmaların sunduğu sanal göstergelere indirgeniyor. Bu durum kaygı, depresyon ve yalnızlık riskini artırıyor" dedi. "Oyun Oynama Bozukluğu artık resmi bir tanı" Çevrim içi oyunların sadece bir eğlence değil, aynı zamanda sosyal bir deneyim sunduğunu belirten Uzm. Dr. Tüzün, riskin bu deneyimin gerçek hayat sorumluluklarının önüne geçmesiyle başladığını ifade etti. Uzm. Dr. Tüzün, şu bilgileri paylaştı: "Dünya Sağlık Örgütü'nün 2019'da "Oyun Oynama Bozukluğu"nu resmi bir tanı olarak kabul etmesi tesadüf değil. Bazı gençler oyun uğruna derslerini ihmal ediyor, uyku düzenleri bozuluyor, aile ilişkileri yıpranıyor. Bu noktada oyun, bir eğlence aracından çıkıp kişinin yaşamını kontrol eden bir mekanizma hâline geliyor." "Çözüm dijital hijyen ve toplumsal farkındalık" Dijital bağımlılıkla mücadelede en önemli adımın bilinçli kullanım olduğunun altını çizen Uzm. Dr. Tüzün, günlük ekran süresinin sınırlandırılmasının, yatak odası gibi "ekransız bölgeler" ve aile yemekleri gibi "ekransız zamanlar" oluşturulmasının etkili bir başlangıç olduğunu söyledi. Ebeveynlerin kendi ekran sürelerini yönetmesinin çocuklara örnek olması açısından kritik olduğunu vurgulayan Uzm. Dr. Tüzün, spor, sanat, kitap okuma ve yüz yüze sohbet gibi çevrim dışı alternatiflerin bu dengeyi sağlamaya yardımcı olabileceğini belirtti. Buna rağmen kişinin günlük hayatında belirgin işlev kaybı ya da ilişkilerinde bozulma varsa psikoterapi, aile danışmanlığı ve gerekirse medikal tedavinin devreye girmesi gerektiğini ifade etti. Uzm. Dr. Tüzün, dijital bağımlılığın yalnızca kişisel bir zaaf olarak görülemeyeceğinin altını çizerek, "Bu sorun teknoloji şirketlerinin tasarım tercihleriyle, politikaların yönlendirmesiyle ve toplumun eğitim düzeyiyle şekilleniyor. Dolayısıyla, çözüm de çok katmanlıdır. Aileler, öğretmenler, sağlık çalışanları, yasa koyucular ve teknoloji sektörü ortak sorumluluk taşımalıdır. Daha etik dijital tasarımlar, bilinçlendirme kampanyaları ve erişilebilir tedavi modelleri geliştirilmeden bu sorunun büyümesi kaçınılmazdır" dedi. İHA

FELAKET DÜŞÜNCESİNİ KAFANIZDAN ATIN Haber

FELAKET DÜŞÜNCESİNİ KAFANIZDAN ATIN

Panik atak, ortada herhangi bir tehlike unsuru veya uyaran olmamasına rağmen,endişeve yoğun korku ataklarıyla ortaya çıkan, hızlı nefes alıp verme, kalp çarpıntısı ve terleme gibi semptomlar gösterenpsikolojik bir rahatsızlık olarak biliniyor. Panik atak nedeniyle kimileri nefes alamadığını, kimilerinin kalp krizi geçireceğini veya felç olacağını düşünüp acile koştuğuna dikkat çeken Medicana Bursa Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Ömer Öz, "Panik atak vücudun, normal durumlara ani, yoğun korku ve güçlü fiziksel tepkiler ile karşılık vermesi durumudur. Panik atak geçiren kişi çok terleyebilir, nefes almakta güçlük çekebilir ve kalbinin normalden daha hızlı attığını hissedebilir. Panik atak sırasında kişide kalp krizine benzer belirtiler ortaya çıkabilir. Muayene sonrası 'senin bir şeyin yok, psikiyatriye git' cevabıyla karşı karşıya kalıyor. Böyle fiziksel belirtileri olup da hiçbir şeyi olmadığını duyan kişilerde bir kafa karışıklığı oluyor. Daha sonra 'ne yani benim bu belirtilerim kafamda uydurduğum şeyler mi' diye sormaya başlıyor. Bunun neticesinde de 'kafada kurma' ve 'çok büyütme' kavramları ortaya çıkmaya başlıyor. Hayır, bu fiziksel belirtiler gerçek. Ancak çok büyük bir ihtimal kalıcı ve tahlillerle tespit edilebilecek bir hastalığa bağlı değildir" dedi. "Panik atak kabaca 20-30 dakika süren, dehşet içinde olma haliyle kalpte hızlanma, nefeste hızlanma, sıcak basması, ellerde uyuşma, karında gariplik hissi, titreme, huzursuzlukla kendini gösteren bir rahatsızlık" diyen Uzm. Dr. Ömer Öz, "Bunu ilk kez yaşayan kişi için oldukça zorlayıcı, travmatik, unutmak isteyeceği dakikalar. Ortaya çıkardığı his ne kadar dehşet verici olsa da tedavisi de aslında dallanıp budaklanmış, kronik hastalıklara göre oldukça yüz güldürücü. En berbat hissettiğiniz panik atak dahi bir şekilde sonlanıyor ve yerini sakinliğe bırakıyor" şeklinde konuştu. İnsanların panik atak yaşadıklarında hemen bunun neden yaşandığına odaklanma eğiliminde olduğunu ve sebep olabilecek bariz bir kavga, ölüm, hastalık bulamadıklarında iyice sıkışmış ve şaşırmış hissettiklerini belirten Psikiyatri Uzmanı Dr. Öz, "Her zaman stresli bir durum sonrasında panik atak belirtisi oluşmaz. Bazen masum, gelip geçici bir fiziksel belirtinin bir felaket olarak görülmesi neticesinde de saniyeler içerisinde başlayabilir. Örneğin kalbinizdeki ufak bir atım değişikliği sizin için bir kalp krizi gibi algılanmış olabilir ve dikkatinizi tamamen buraya verdiğinizde korkunuz bir anda sizi panik atağa itebilir. Neyi felaket olarak yorumladım ve bu atağı geçirdim diye düşünseniz de hızlıca akıp geçen düşüncelerinizi yakalamak her zaman mümkün olmaz. Panik atağı ortaya çıkartan şey masum, gelip geçici, her insanda olabilen basit fiziksel belirtileri, bazı ölümcül hastalıklarla eşit tutmamız ve sanki o ölümcül hastalığa yakalanmışız gibi bir davranış içerisine girmemizdir. Zihninizin söylediğiyle gerçekte olan şeyler aslında farklıdır. Panik atak sizin ölmenize ya da kalıcı, ölümcül bir hastalığa yakalanmanıza neden olmaz. Panik, korku, kaygı, mutsuzluk bunlar birer duygudur ve kendi akışına bıraktığımızda havadaki bulutlar gibi gelir geçer" diye konuştu. Panik atağın yönetilebilir bir rahatsızlık olduğunu ifade eden Psikiyatri Uzmanı Dr. Ömer Öz, "Panik atağın hayatımızın önüne geçmesine izin vermeden, onu görmeyecek, gözümüzde büyütmeyecek tarzda yaşayabiliriz. Psikoterapiler ve ilaç tedavileri panik atak tedavisinde birinci sıra seçeneklerdir ve hayatınızı sınırlandırdığınız bu rahatsızlığı psikiyatrik destekle geride bırakabilirsiniz" dedi. İHA

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.