Bugün sabah uyanıp not defterimi açtığımda, içimde deli sorular ve karşılığında ise anlamsız söylemler vardı, kalbimde. Neden hem erkekler hem de kadınlar cinsiyetlerini tam tersine değiştirmeye çalışmaktalar? Dünya’da neler oluyor? Sorun şu ki, insanlık yerinde durmuyor. Nereye bakarsam bakayım, insan toplumunda büyüyen boşluklar ve artan istikrarsızlık var.
Aslında gerçek şu ki, bilmediğimi göremem ve hissedemem. Öyleyse gördüğüm de hissettiğim de bende var olan. Yani, Yaradan ile yaratılan arasındaki bağ. Bu bağ ise arzunun gücü olan ateşte. Alegorik tüm söylemlerimde kullandığım ateş.
Çünkü içimde egoizm gelişiyor; bu almaya, ele geçirmeye ve arzulamaya yönelik yaşamımın ana gücü. Eğer doğru eğitime sahip değilsem, egoizmim kontrol edilemez hale geliyor ve beni ham yapıyor. İşte bu sebepledir ki içsel savaşımı kazanmanın tek bir yolu var. Tüm suçlarımı, zıtlıklarımı sevgiyle örtmek ve kimin haklı, kimin haksız olduğunu tartışmanın ötesine geçmekte yatıyor sevgili şapşiğim.
Oysa doğaya baktığımda, doğada her şey dengeli ve uyumlu, en ince ayrıntısına kadar senkronize her şey. Her nasılsa, iki şey birbirini etkileyebiliyor, doğa, işleri senkronize etmek için bunu kullanıyor gibi sanki.
Öyle görünüyor ki, gerçeklikte doğal senkronizasyondan “kaçan” tek unsur benim, biziz yani insanlık. Sanki tüm doğa için geçerli olan kurallar bizim için geçerli değilmiş gibi.
Bir dereceye kadar, kalbim bunun doğrulunu kabul etse de, canlı yaşam düzeyine ait olmanın yanı sıra, bizler de hissedebilen varlıklarız ve eylemlerimizi kasıtlı kararlarla belirliyoruz. Eylemlerimizi senkronize etmek için, bunun olmasını istememiz mi gerekiyor?
Son birkaç yılda birbirimize yani kendimize yabancılaşma seviyemiz, başka bir dünya savaşı olasılığını gerçekçi bir senaryo haline getiren bir seviyeye getirdi. Bundan kaçınmanın tek yolu ise, bilinçle ve isteyerek aramızdaki eşzamanlılığı benimsemek. Çok kolay değil biliyorum. Doğanın kendiliğinden yaptığını, bilinçli ve gönüllü olarak yapmaktan başka da çaremiz yok sanki…
Bunun için iyi bir sebebim var. Belirli bir yolu izlemeyi seçtiğimde, bunu lehte ve aleyhteki tüm seçenekleri inceleyip değerlendirdikten sonra yapıyorum. Sadece içgüdülerimi takip ettiğim için belirli bir şekilde davransaydım, insan değil hayvan olurdum. Benimle hayvanlar arasındaki fark, sonunda karar verene kadar düşünmem, tartışmam ve sorgulamam. Sonuç olarak, gördüğüm resim, doğadaki herhangi bir varlıktan daha eksiksiz ve daha derin.
Yine de, duyarlı olmak için ödediğim bedel genellikle çok yüksek. İnsanların bilge ve nazik olduğu barışçıl bir dünyada yaşamak istiyorsam, bunu gerçekleştirmeliyim. Sürtüşme ve anlaşmazlık yerine senkronize olmayı ve uyumu seçmeliyim. Bunu yapmak için, tüm insanlıkta senkronize olmanın önemini bilinçli olarak yükseltmeliyim.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Nesrin Gökpınar
Ateşle Dansım
Bugün sabah uyanıp not defterimi açtığımda, içimde deli sorular ve karşılığında ise anlamsız söylemler vardı, kalbimde. Neden hem erkekler hem de kadınlar cinsiyetlerini tam tersine değiştirmeye çalışmaktalar? Dünya’da neler oluyor? Sorun şu ki, insanlık yerinde durmuyor. Nereye bakarsam bakayım, insan toplumunda büyüyen boşluklar ve artan istikrarsızlık var.
Aslında gerçek şu ki, bilmediğimi göremem ve hissedemem. Öyleyse gördüğüm de hissettiğim de bende var olan. Yani, Yaradan ile yaratılan arasındaki bağ. Bu bağ ise arzunun gücü olan ateşte. Alegorik tüm söylemlerimde kullandığım ateş.
Çünkü içimde egoizm gelişiyor; bu almaya, ele geçirmeye ve arzulamaya yönelik yaşamımın ana gücü. Eğer doğru eğitime sahip değilsem, egoizmim kontrol edilemez hale geliyor ve beni ham yapıyor. İşte bu sebepledir ki içsel savaşımı kazanmanın tek bir yolu var. Tüm suçlarımı, zıtlıklarımı sevgiyle örtmek ve kimin haklı, kimin haksız olduğunu tartışmanın ötesine geçmekte yatıyor sevgili şapşiğim.
Oysa doğaya baktığımda, doğada her şey dengeli ve uyumlu, en ince ayrıntısına kadar senkronize her şey. Her nasılsa, iki şey birbirini etkileyebiliyor, doğa, işleri senkronize etmek için bunu kullanıyor gibi sanki.
Öyle görünüyor ki, gerçeklikte doğal senkronizasyondan “kaçan” tek unsur benim, biziz yani insanlık. Sanki tüm doğa için geçerli olan kurallar bizim için geçerli değilmiş gibi.
Bir dereceye kadar, kalbim bunun doğrulunu kabul etse de, canlı yaşam düzeyine ait olmanın yanı sıra, bizler de hissedebilen varlıklarız ve eylemlerimizi kasıtlı kararlarla belirliyoruz. Eylemlerimizi senkronize etmek için, bunun olmasını istememiz mi gerekiyor?
Son birkaç yılda birbirimize yani kendimize yabancılaşma seviyemiz, başka bir dünya savaşı olasılığını gerçekçi bir senaryo haline getiren bir seviyeye getirdi. Bundan kaçınmanın tek yolu ise, bilinçle ve isteyerek aramızdaki eşzamanlılığı benimsemek. Çok kolay değil biliyorum. Doğanın kendiliğinden yaptığını, bilinçli ve gönüllü olarak yapmaktan başka da çaremiz yok sanki…
Bunun için iyi bir sebebim var. Belirli bir yolu izlemeyi seçtiğimde, bunu lehte ve aleyhteki tüm seçenekleri inceleyip değerlendirdikten sonra yapıyorum. Sadece içgüdülerimi takip ettiğim için belirli bir şekilde davransaydım, insan değil hayvan olurdum. Benimle hayvanlar arasındaki fark, sonunda karar verene kadar düşünmem, tartışmam ve sorgulamam. Sonuç olarak, gördüğüm resim, doğadaki herhangi bir varlıktan daha eksiksiz ve daha derin.
Yine de, duyarlı olmak için ödediğim bedel genellikle çok yüksek. İnsanların bilge ve nazik olduğu barışçıl bir dünyada yaşamak istiyorsam, bunu gerçekleştirmeliyim. Sürtüşme ve anlaşmazlık yerine senkronize olmayı ve uyumu seçmeliyim. Bunu yapmak için, tüm insanlıkta senkronize olmanın önemini bilinçli olarak yükseltmeliyim.
Ben niyetimi koydum. Peki ya siz?
Nesrin Gökpınar