Bilinç Dışından Bana Gönderilen Mektup

Yazının Giriş Tarihi: 08.12.2025 15:26
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.12.2025 15:27

Yine çok sevdiğim ve değer verdiğim bir arkadaşımla derin sohbet eder iken, işittiğim bir cümle var: ‘’Ödemek Gerek’’

Ayrışmamış olmam, bizlik içinde sıkışmam, özerk kalamamam, bilinçdışı suçlu hissetmem, ruhsal borçlanma yaşamam gibi…..

Kendi ruhsallığımı diğerinden ayırarak regüle edememem, yatıştıramamam, psikolojik dayanıklılığımı muhafaza etmekte zorlanmam gibi….

Diğerinin ruhsallığının beni istila etmesine boyun eğerek, belki de eskilere ait travmatik bir deneyimi yeniden sahneleyerek aşma girişimim gibi…

Aşırı bulduğum her halim, bilinçdışından bana gönderilmiş bir mektup olabilir, anlamadığım bir dilde yazılmıştır o kadar. Bu cümlenin de bende ki etkisi aynen böyle oldu ve bir sürü deli sorularla bu satırları oluşturdu canlar.

Aslında evrende her şey yerli yerinde, sadece zihnim bedenimin içinde huzursuz, evine yerleşememiş vaziyette…

Varlığım dünyaya düşmeye görsün, ölümlü olduğunu, dünyanın rayihasını kaybedeceğini bilmek, beni daima teyakkuzda tutuyor.

Ve şu gerçekle yüzleştiriyor beni örneğin, Anne, hiç tanımadığı bir bebek tarafından her gün, durmaksızın yaralanıyor.

Hamilelikten başlayarak hem bedenini sömüren hem onu yararak dışarı çıkan, kaşınan dişleriyle memelerine asılan, ağlamalarıyla uykusuz bazen de çaresiz bırakan, eşiyle ilişkisine çelme takan, onu ömür boyu bitmeyecek kaygılara gark eden, daha çok çalışmaya zorlayan, keyiflerini ertelemeye davet eden, genç kadınlığına, özgürce kendi olma imkanına ambargo koyan, velhasıl özünde anneye “bilinçsizce zulmeden” bir canlı olan bebeği sevebilme kapasitesine sahip olduğu için “etik” bir tohumu içinde taşıyor.

Yani hakkında hiçbir şey bilmediği ve sürekli talep eden meçhul bir Öteki’ni sevebilme kapasitesi.

Bu yaşam boyu, hepimiz için önümüzde duran bir mesele be sevgili şapşiğim, bir yabancıyı, onu yutmadan sevebilme kapasitesi.

Annelik kutsal değil ama annelikte vücut bulan muazzam etik temel bu. Karşılıksız sevme değil, Ben olmayanı, tamamen yabancı olanı sevebilme kapasitesi.

Bu kapasitede dünyanın tamamını özgürleştirmeye aday, kendinden vazgeçebilme, ötekini sevebilme imkanı var.

Öyleyse, şu soruları sormakta fayda var:

-Göründüğüm ve olduğum, söylediğim ve yaptığım şeyler ne kadar birbirine yakın?

– Kendi hayatımdan hırsızlık yapıyor muyum?

– Kendimi, kendime ve çevreme pazarlıyor muyum?

-Dünya ile bir tüccar gibi mi ilişki kuruyorum?

-Ne kazandım, ne kaybettim gibi manasız hesaplarla mı yaklaşıyorum?

-Neden hala bir çocuk gibi mızmız, bir çocuk gibi ürkek, bir çocuk gibi bencil, bir çocuk gibi öfkeli, bir çocuk gibi bağımlı, bir çocuk gibi ilgiye muhtacım?

-Ölmeden önce doğmayı neden kabul edemiyorum?

Aslında en temel deneyimlerimi, anlamadan geçip giden kendime münhasır paylaşılamaz deneyimlerim.

Bu deneyimler, beni dünyaya sokan ve dünyadan çıkaran, “doğum” ve “ölüm” be şapşiğim.

Her ikisini de tek başıma karşılamak zorundayım. Peki aradaki yaşamı neden başkaları için sahte bir görüntü inşa ederek yaşayayım?

Böylece öğreniyorum işte, sırrın kendi yolculuğumdan başka bir şey olmadığı. Kendime sadakatten başka bir yönüm olmadığı…

Nesrin Gökpınar

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.