İstifçi Ruhlar

Yazının Giriş Tarihi: 29.12.2025 11:28
Yazının Güncellenme Tarihi: 29.12.2025 11:30

Bu aralar “minimal” yaşamdan sıkça söz edilir oldu. Yaşadığımız iç mekanların olabildiğince sade ve az eşya içermesinin ruhumuza iyi geleceği söylemlerini sık sık duyuyoruz. Gittikçe karmaşıklaşan yaşantımızda bu düşünceye hak vermemek elde değil.

Kendimi çokça eleştirmeme rağmen hiçbir şeyi kolay kolay atamayanlardanım ben de. Muhtemelen benimle aynı dertten muzdarip olanlar az değildir.

İşin kötüsü atamamak ciddi bir sorunken, bir yandan da durmadan alışveriş yaparak, atılamayanların yanına yenilerini ekliyor olmak da var. Kapitalizmin ışıltılı albenisiyle, günümüz insanını düşürdüğü tuzaklardan biri de bu alışveriş çılgınlığı. Üstelik yıllardır giyilmeyen kıyafetler dolaplarımızı tıklım tıklım doldururken, evlere sığamadığımızdan yakınıyoruz.

Gözden çıkarılamayan sadece kıyafetler ya da ev eşyaları değil. Okunmuş, belki de bir daha el sürülmeyecek olan kitaplar, dergiler, bilmem kaç yılında yazılmış ve bir çekmeceye bırakılmış notlar, eski telefon defterleri, eski telefonlar, kayıtlar, kasetler, anahtarlar ve daha pek çok şey. Kitap ve dergiler elbette atılmaması gerekenler listesinin en başında yer alıyor. Yine de okunanların bir başkasının okuması için verilmesi ve böylece dolaşım sağlanması da güzel olmaz mı?

İşlevini yitirmiş birçok şeyi, daha sonra belki işe yarar ya da dönüştürürüm düşüncesiyle çekmecelere, dolaplara tıkmanın mantığını çözmek zor. Türk insanının evlerinin her köşesinde dolap bulunmasının ana nedeni bu olsa gerek.

İş bununla da bitmiyor tabii. Bir de “kötü anı istifçileri” var ki düşman başına! Nerede yaşanmış, anımsanmaması gereken anılar varsa, onları belleklerinin en özel yerinde saklayıp, zamanlı zamansız ortaya çıkaran bu kişiler, bunun kendilerine zarar vermekten başka bir işe yaramayacağının farkındalar mı acaba.

Ya geceleri günün muhasebesini yapan, baştan sona uykusuz gecelerin kahramanlarına ne demeli? Onlar da günün istifçileri bana kalırsa. Günü omuzlayıp geceye istifliyor olabilirler.

Belki de geçmişe dair atılmaması, yana yakıla, en baş köşede tutulması gereken tek şey fotoğraflar olmalı. Çünkü onlar, zamanın ve ömrün tanığıdırlar.

Bir de hayatımızdaki insanlardan yana birkaç söz söylemek isterim. Bir söyleşisinde Erol Evgin; “Ben insan diyeti yapıyorum. Ruhumu dinlendirecek, iyi gelecek insanları yaşantımda tutuyorum” demişti. Bu düşüncesi o gün bu gündür kulağımda. İstifçi ruhlara dair son söz Kafka’dan olsun;

“Huzur mu istiyorsun? Az eşya, az insan!”

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.