Yıllar önce Afşar Timuçin’in konuk olduğu bir panele katılmıştım. Afşar hocanın oldukça yetkin konuşmasının ardından sorular kısmına geçildi. Hiç unutmuyorum, soru soranların çoğu birbiriyle anlaşmış gibi hem konuşmacıyı hem de dinleyicileri bıktıracak kadar sözü uzatıp duruyorlardı. En sonunda birinin çıkıp da “yeter artık” demesini yürekten diledimse de, kabalık olur diye ne Afşar Hoca ne de bir başkası bunu yapamadı. Ancak onun da bu durumdan bunaldığını anlamak zor olmamıştı. Üstelik katıldığım başka toplantılarda da benzer durumlarla defalarca karşılaştım.
O günden sonra gittiğim bu tür toplantılarda konuşmacılara soru sormak istesem de, söylemek istediğimi ifade edecek kadar cümlelerimi ya çok kısa tutuyorum, ya da sormaktan vazgeçiyorum.
Panel ya da konferans sonrası konuşmacıya soru sormak için gelenlerin bazılarının birkaç niyeti olduğunu söyleyebilirim. Bunlardan ilki ve en çok karşılaşılanı;
“Ben size soru soracağım ama, ondan önce benim engin bilgimden faydalanabilmeniz için önce birkaç laf edeyim” ciler grubudur. Bu grup lafı eline aldı mı susmak bilmeyen, uzattıkça uzatan, hatta sözün sonuna bir türlü gelemeyip soracağı soruyu da unutanlardır. Katılımcılar bu kişileri istemeyerek de olsa dinlemek zorunda kalırlar. Konuşmacının ve etraftakilerin gözünün içine bakıp da;“Sadede gelseniz artık!” gizli mesajınınardından birkaç cümle daha sokuşturarak, cevabını da umursamadığı sorularını yöneltip susarlar. Konuşmacının aklını karıştırıp büyük bir keyifle otururlar yerlerine.
Bir diğer grup ise meraklı görünüp, aslında konuşmaları, sorulara verilen yanıtları çok da umursamayanlardır. “Ben de buradayım bakın ve size soru soracak kadar kendime güveniyorum” cu olan bu grup muhtemelen konuşmaların büyük kısmını da dinlememiştir. Orada bulunmak, entelektüel görünmek onlar için yeterlidir. E gelmişken de kendini anımsatmak için soru sormadan geçmeyeceklerdir elbette.
Bir başka sorucu, sorgucu grup ise konuşmacıya en kazık soruyu hazırlayıp;“haydi buna da yanıt ver de göreyim!” cilerdir. Bunlar panele katılmadan önce hazırlık yapar ve konuşmacının neyi yanıtlayamayacağını çalışıp gelirler. En büyük keyifleri sordukları soruyla karşılarındaki kişiyi tuzağa düşürmektir. Alamadıkları her yanıt ile ayrıca keyiflenirler.
Bir de eş dost hatırına, işini gücünü bırakıp orada “lütfen bulunanlar” vardır ki, kendisini çok da ilgilendirmeyen toplantının biteceği zamanı sabırsızlıkla beklerler. Bu kişilerin ne konuşmacıyla, ne konuşmayla ne de sorularla ilgisi vardır. Çevreye pek de belli etmemeye çalışarak oflayıp poflayıp dururlar. Akılları toplantı dışında her yerdedir. Bir türlü gelmeyen toplantı sonu için içten içe kızarlar.
Panel, konferans ya da benzer toplantılara gerçekten aydınlanmak, bilgilenmek için gelenleri yürekten tebrik etmek gerekir. Onlar konuya odaklanıp konuşmacının ne söylediği ile ilgilenenlerdir ki bu gruba pek az rastlanır doğrusu.
Oya Gündüz Aksu
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Oya Gündüz Aksu
Sorunun Sorgusu
Yıllar önce Afşar Timuçin’in konuk olduğu bir panele katılmıştım. Afşar hocanın oldukça yetkin konuşmasının ardından sorular kısmına geçildi. Hiç unutmuyorum, soru soranların çoğu birbiriyle anlaşmış gibi hem konuşmacıyı hem de dinleyicileri bıktıracak kadar sözü uzatıp duruyorlardı. En sonunda birinin çıkıp da “yeter artık” demesini yürekten diledimse de, kabalık olur diye ne Afşar Hoca ne de bir başkası bunu yapamadı. Ancak onun da bu durumdan bunaldığını anlamak zor olmamıştı. Üstelik katıldığım başka toplantılarda da benzer durumlarla defalarca karşılaştım.
O günden sonra gittiğim bu tür toplantılarda konuşmacılara soru sormak istesem de, söylemek istediğimi ifade edecek kadar cümlelerimi ya çok kısa tutuyorum, ya da sormaktan vazgeçiyorum.
Panel ya da konferans sonrası konuşmacıya soru sormak için gelenlerin bazılarının birkaç niyeti olduğunu söyleyebilirim. Bunlardan ilki ve en çok karşılaşılanı;
“Ben size soru soracağım ama, ondan önce benim engin bilgimden faydalanabilmeniz için önce birkaç laf edeyim” ciler grubudur. Bu grup lafı eline aldı mı susmak bilmeyen, uzattıkça uzatan, hatta sözün sonuna bir türlü gelemeyip soracağı soruyu da unutanlardır. Katılımcılar bu kişileri istemeyerek de olsa dinlemek zorunda kalırlar. Konuşmacının ve etraftakilerin gözünün içine bakıp da;“Sadede gelseniz artık!” gizli mesajının ardından birkaç cümle daha sokuşturarak, cevabını da umursamadığı sorularını yöneltip susarlar. Konuşmacının aklını karıştırıp büyük bir keyifle otururlar yerlerine.
Bir diğer grup ise meraklı görünüp, aslında konuşmaları, sorulara verilen yanıtları çok da umursamayanlardır. “Ben de buradayım bakın ve size soru soracak kadar kendime güveniyorum” cu olan bu grup muhtemelen konuşmaların büyük kısmını da dinlememiştir. Orada bulunmak, entelektüel görünmek onlar için yeterlidir. E gelmişken de kendini anımsatmak için soru sormadan geçmeyeceklerdir elbette.
Bir başka sorucu, sorgucu grup ise konuşmacıya en kazık soruyu hazırlayıp;“haydi buna da yanıt ver de göreyim!” cilerdir. Bunlar panele katılmadan önce hazırlık yapar ve konuşmacının neyi yanıtlayamayacağını çalışıp gelirler. En büyük keyifleri sordukları soruyla karşılarındaki kişiyi tuzağa düşürmektir. Alamadıkları her yanıt ile ayrıca keyiflenirler.
Bir de eş dost hatırına, işini gücünü bırakıp orada “lütfen bulunanlar” vardır ki, kendisini çok da ilgilendirmeyen toplantının biteceği zamanı sabırsızlıkla beklerler. Bu kişilerin ne konuşmacıyla, ne konuşmayla ne de sorularla ilgisi vardır. Çevreye pek de belli etmemeye çalışarak oflayıp poflayıp dururlar. Akılları toplantı dışında her yerdedir. Bir türlü gelmeyen toplantı sonu için içten içe kızarlar.
Panel, konferans ya da benzer toplantılara gerçekten aydınlanmak, bilgilenmek için gelenleri yürekten tebrik etmek gerekir. Onlar konuya odaklanıp konuşmacının ne söylediği ile ilgilenenlerdir ki bu gruba pek az rastlanır doğrusu.
Oya Gündüz Aksu