Öyle bir dünyanın içerisinde doğuyoruz ki, sözde tek başınalığımız asla tek başınalık olmuyor. İstesek de istemesek de böyle bir koşulla yüzleşmek zorunda kalıyoruz…
O zaman hayata karşı gerçekçi bir tavır almalıyız…
İçerisine dahil olduğumuz ülkeden bağımsız bir “ben” den bahsedemeyiz. Bu nedenledir ki, toplumdan kopuk bir “ben” anlayışının gerçekçi olduğunu düşünmüyorum.
Bir insan yavrusu doğduğunda bakıma muhtaçtır. Bir bebeğin hiçbir bakım almadan varlığına devam etmesi mümkün müdür? Elbette değildir…
Bana kalırsa, aynı doğal sürecin hayatımız boyunca da işlediğinin farkında olmalıyız.
O nedenledir ki, kendimizi doğduğumuz ülkeye atılan ve o ülkenin yağmurları ile beslenmeye muhtaç olan bir tohum olarak görmeliyiz. Diğer bir taraftan da tohum, ağaç olmak için vardır öyle değil mi? Yani hayat döngüsünün bizlere anlatmak istediği bir şey var: Bireyi önce toplum var eder, toplum sayesinde var olan birey ise toplumun iyiliğine yönelik hareket etmeyi seçerse, işte o zaman, gerçek bir halk doğar.
Bundan tam 102 sene öncesi…
Ülkemizin yolu aydınlanmaya başladı zira özgür seçimi halka yaklaştıran Cumhuriyet’imiz dünyaya merhaba dedi. 102 sene önce dünyaya merhaba diyen bu bebeğin sağlıklı bir yetişkin olması ise bizlerin elinde. Ve bizler, eğer bilinçli anne babalar olabilirsek, Türkiye’nin yolu çok açık olacaktır. Ancak şu bir gerçek ki, bunun için kendi aramızdaki birliği sağlamamız gerekiyor zira gerçek bir birlik hali ve ulusal sevgi, bizi tüm engellerin ötesine taşıyacak olan yegane olandır.
Evet… Ulusal sevgi her ulusun temelini oluşturur, öyle değil mi? Ve ulusal sevgi olmadan, dünyadaki varlığımızı sürdürmemiz ve dünya ile entegre olmamız pek de mümkün değil….
Eğer bağımsız ve hür bireyler olmak istiyorsak, kendi aramızdaki ulusal sevginin gücünü uyandırmalıyız. Aynı tastan süt içmişiz ve aynı sütten ağzımız yanmış. Ve aynı derde düşmüşüz…
Eee biz bunları unuttuk!
Nasıl peki… Nasıl hatırlayabiliriz?…
Buldum… Tarkan!
Evet, evet Tarkan!
Bence Tarkan’ın taa şu 2002 Futbol Dünya Kupası’nda ülkemize yazdıklarını hatırlayalım:
“Arar buluruz izini, bilirsin zır deliyiz biz.
Hem yazında hem kışında,
Nerde olsan seninleyiz.
Bir oluruz yolunda, haydi bastır gönüller coşsun!”
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Özgün Törer
102. Yıl
Öyle bir dünyanın içerisinde doğuyoruz ki, sözde tek başınalığımız asla tek başınalık olmuyor. İstesek de istemesek de böyle bir koşulla yüzleşmek zorunda kalıyoruz…
O zaman hayata karşı gerçekçi bir tavır almalıyız…
İçerisine dahil olduğumuz ülkeden bağımsız bir “ben” den bahsedemeyiz. Bu nedenledir ki, toplumdan kopuk bir “ben” anlayışının gerçekçi olduğunu düşünmüyorum.
Bir insan yavrusu doğduğunda bakıma muhtaçtır. Bir bebeğin hiçbir bakım almadan varlığına devam etmesi mümkün müdür? Elbette değildir…
Bana kalırsa, aynı doğal sürecin hayatımız boyunca da işlediğinin farkında olmalıyız.
O nedenledir ki, kendimizi doğduğumuz ülkeye atılan ve o ülkenin yağmurları ile beslenmeye muhtaç olan bir tohum olarak görmeliyiz. Diğer bir taraftan da tohum, ağaç olmak için vardır öyle değil mi? Yani hayat döngüsünün bizlere anlatmak istediği bir şey var: Bireyi önce toplum var eder, toplum sayesinde var olan birey ise toplumun iyiliğine yönelik hareket etmeyi seçerse, işte o zaman, gerçek bir halk doğar.
Bundan tam 102 sene öncesi…
Ülkemizin yolu aydınlanmaya başladı zira özgür seçimi halka yaklaştıran Cumhuriyet’imiz dünyaya merhaba dedi. 102 sene önce dünyaya merhaba diyen bu bebeğin sağlıklı bir yetişkin olması ise bizlerin elinde. Ve bizler, eğer bilinçli anne babalar olabilirsek, Türkiye’nin yolu çok açık olacaktır. Ancak şu bir gerçek ki, bunun için kendi aramızdaki birliği sağlamamız gerekiyor zira gerçek bir birlik hali ve ulusal sevgi, bizi tüm engellerin ötesine taşıyacak olan yegane olandır.
Evet… Ulusal sevgi her ulusun temelini oluşturur, öyle değil mi? Ve ulusal sevgi olmadan, dünyadaki varlığımızı sürdürmemiz ve dünya ile entegre olmamız pek de mümkün değil….
Eğer bağımsız ve hür bireyler olmak istiyorsak, kendi aramızdaki ulusal sevginin gücünü uyandırmalıyız. Aynı tastan süt içmişiz ve aynı sütten ağzımız yanmış. Ve aynı derde düşmüşüz…
Eee biz bunları unuttuk!
Nasıl peki… Nasıl hatırlayabiliriz?…
Buldum… Tarkan!
Evet, evet Tarkan!
Bence Tarkan’ın taa şu 2002 Futbol Dünya Kupası’nda ülkemize yazdıklarını hatırlayalım:
“Arar buluruz izini, bilirsin zır deliyiz biz.
Hem yazında hem kışında,
Nerde olsan seninleyiz.
Bir oluruz yolunda, haydi bastır gönüller coşsun!”
Özgün Törer