Zaman Ne Kadar Çabuk Geçiyor

Yazının Giriş Tarihi: 24.11.2025 15:08
Yazının Güncellenme Tarihi: 24.11.2025 15:09

Dışsal zaman ne kadar çabuk geçiyor…

Daha dün pazartesi iken bugün cuma ve hafta sonu hiç yokmuş gibi.

Daha bir sene önce yirmili yaşların başındaydım. Bugün ise yirmili yaşların sonunda…

İçsel zaman ne kadar yavaş geçiyor…

Bana sorsanız, daha on üç yaşına bile gelmedim. Kırk yaş ise çok uzakta ve asla ulaşamayacağım bir hayal gibi.

Keşke dışsal zamanı yavaşlatmanın ve içsel zamanı hızlandırmanın bir yolu olsa. Belki de bu sayede yaradılışla dengeye gelip, gerçeklik algımızdaki kopuklukları ve anlamsızlıkları giderebilirdik.

Bakıyorum da “Zaman” kavramı ademoğlunda tarih boyunca büyük merak uyandırmış ve ademoğlunu derin sorgulara itmiş. Ve zaman kavramı hakkında nice felsefeler, nice edebiyatlar, nice filmler, diziler yapılmış…

Anlayabildiğim kadarıyla, bilimle uğraşan insanlar, zamanın bir tür yanılgı olduğundan bahsediyorlar. Gözlemcinin hızı arttıkça zamanın yavaşladığını, hatta ışık hızına ulaşıldığında zamanın durduğunu söylüyorlar. Bir taraftan da ışık hızına ulaşmanın pek de mümkün olmadığı gerçeğini yüzümüze vuruyorlar.

Ve benim bir hayalim var: ‘Kırk yaşına gelip, ışık hızına ulaşmak.’ Yani, zamanı durdurup, zamanın ötesinde olan bir algıya, “zamanın ötesinde olan”a erişmek.

İşte tam da bu noktada, kalbim uyanmaya başlıyor.

Kalbim, merak ve heyecanla atmaya başlıyor: ‘Tik tak Tik tak Tik tak.’ Tik ve tak… Hız ve ZaMan. Hızlan ZaMan…

Şimdi ise şu soru aklıma geldi: ‘Bilime neden güveniriz?’ Bunun cevabı, bilimin objektifliğinde saklıdır herhalde.

Peki, bilimin ötesinde olan bir objektiflik mümkün mü?

İşin açıkçası, burada gözüme çarpan bir şey var: ‘Maneviyat.’

Tıpkı bilim adamlarının objektif ortak bir paydada birliğe gelmesi gibi, dünyanın her bir tarafından, farklı zamanlarda yaşamış olan manevi bilgelerin de ortak bir paydada birliğe geldiklerini hissediyorum. Hem de zamanın ötesinde olan bir birlik…

Bana kalırsa, bütün bu manevi bilgeler “zamanın ötesinde olan”a erişmekten başka bir çaremizin olmadığı gerçeğini yüzümüze vuruyorlar.

İki ara ve bir dere: ‘Zaman geriye aksın, madde ve mana birbirine karışsın… Ve yukarıdan aşağıya sepserin dereler aksın.’

Işık hızı… Evet, evet, ışık hızı!

Bir taraftan, ışık hızına ulaşmak mümkün değil. Başka bir taraftan da ışık hızına ulaşmaktan başka bir çaremiz yok. Evet, iki ara bir dere…

O zaman, madem madden ışık hızına asla ulaşamayacağız, o zaman, manen ışık hızına ulaşmalıyız!

Tik ve tak ve Tik tak ve. O ve ben ve O, ben ve.

Işığın hızına ulaşamayacağız, yani asla ışık olamayacağız, kabul..

Peki, orta yolu bulsaydık ve ışık olmadan ışık gibi olsaydık nasıl olurdu?

Ve yazının finalinde, çok yakından tanıdığım liseli bir “gerçekten şair”e ait olan çok değerli bir dörtlüğü paylaşmak istiyorum sizlerle:

‘Saati gördüğüm an geliyor aklıma zaman.

Saati durduruyorum, durmaz ki zaman.

Durdurduğum an zamanı,

Bilgeliğimi ilan edeceğim o zaman.’

Özgün Törer

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.