Parazit Gibi Yaşıyoruz

Yazının Giriş Tarihi: 01.09.2025 15:58
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.09.2025 16:01

Utanma duygusunun hiçlik haline geldiği ve getirildiği hayatlarımızda, insanca yaşayabilmek, yalan olmaya başladı. Birbirini kandırmanın, ezmenin, baskı kurmanın zirveye ulaştığı günümüz dünyasında, özellikle ikili ilişkilerde aldatmaların yaşanması, bin bir türlü yalanın söylenmesi, çok normal hale geldi. Bilhassa, evlilik dışı ilişkilerin yaygınlığı, görünürlüğü ve normalliği kolektif bazında arttı. Eskiden de var olan bu sapma davranışlar, şimdilerde pik yapmaya başladı.

Dahası, bunları yapmak, bir zevk, bir maharet olarak da algılanmaya başladı. Ne kadar çok insanı yalanla dolanla kandırabilir, aldatabilir ve omurgasız davranışlarımızla etkileyebilirsek, o kadar çok alkış tufanına tutulduğumuz bir toplumda yaşıyoruz. Birbirimize yönelik, muazzam bir ego savaşı içindeyiz. Egolarımızın tahakkümü altında eziyor ve eziliyoruz. Çöldeki harese otunu afiyetle yiyen, yedikçe ağzı kanayan, ağzı kanadıkça, kendi kanından, iştahı daha da açılan deve misali, birbirimizi yok etmeye çalışarak, adeta büyük bir iştahla, kendimizi yok ediyor ve bundan haz alıyoruz. Çünkü, sanıyoruz ki, yanımızdaki insanları tüketerek, karnımız doyacak ve mutlu olacağız.

Böylesi muazzam bir yanılgı eşliğinde, adına hayat denilen bir zaman döngüsünde, kendi kendimizi, hiçbir utanç ve sıkıntı duymadan, bozuk para gibi harcıyoruz. Farklılıklarımızı değersizleştiriyor ve indirgiyoruz. Örneğin, pek çok insan, estetik operasyonları vasıtasıyla, birbirinin kopyası gibi gezmekten, mutluluk duyuyor. Herkes, herkesi belli bir kalıba sokmaya çalışıyor. Bu girişim, başarısız olduğu takdirde de çamur atmalar, toplumsal dışlamalar ve baskı unsurları boy gösteriyor. Çünkü, bizden başka hiçbir kimsenin, bizden daha iyi, daha güzel, daha yetenekli olmasını kaldıramıyoruz. İstiyoruz ki; konu ne olursa olsun, biz, hep en üst konumda olalım.

Tam da bu noktada, çok ciddi bir handikap mevcut. İnsanlık olarak, farklılıklarımızın bizi zenginleştirdiğini ve bizi en iyiye, en güzele götürdüğünü hala anlayamıyoruz. Bir gökkuşağı gibi olabilmek varken, biz, tek renk olmayı seçiyoruz. Bir çiçek buketi olabilmek varken, biz, kuru ot olmayı seçiyoruz. Sonrasında ise hayatın zorluğu, bunaltıcılığı ve monotonluğundan dert yanıyoruz. Birbirimizi anbean tüketip, içsel yoksunluklarımızın ağırlığı altında ezilerek, bu hengameyi daha ne kadar sürdüreceğiz…?

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.