SON DAKİKA
Hava Durumu

Kendini Haklı Görmek

Yazının Giriş Tarihi: 18.08.2025 17:49
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.08.2025 17:51

Kendini haklı görmek, insanın en eski zırhlarından biridir. Doğduğumuz andan itibaren yazdığımız hikâyelerde, kahraman hep biziz ve hatalı olsak bile mutlaka bir gerekçemiz vardır. Ne tuhaftır ki bu hikâyenin yazarı da, kahramanı da hep kendisi. Hikâyenin kahramanı ise asla yanlış yapmaz. Eğer yaparsa bile, mutlaka “haklı bir gerekçesi” vardır. Bu yüzden, içinden geçtiğimiz tüm deneyimler, kendi haklılığımıza giden yola bizi atmak zorundadır sanki…

Haklı olma arzusu, insanın en eski zırhlarından biri gibi görünüyor. Çünkü ancak haklı olduğumuza inandığımızda kendimizi güvende hissediyoruz. Varlığımızı onaylamış, hikâyemizi sağlamlaştırmış oluyoruz. Bu hikâyeleri anlattığımızda ise gerçekte olanla, anlattığımız hikâyenin aslında bir ve aynı olmadığını anlamıyoruz. Üstelik giyinmeyi seçtiğimiz bu zırh, gerçekte bizi korumak yerine, hakikatin ışığını göremediğimiz karanlık ve konforlu hücremize dönmemizi sağlıyor.

İnsan zihni, kendi davasının hem savcısı, hem avukatı, hem de hakimi gibi çalışır. Yaşadığımız her olayda, sesi içimizde devinen bir duruşma başlar. Kanıtlar toplanır, tanıklar çağırılır, savunmalar yapılır. Üstelik daha en başında karar bellidir: Suçlu her zaman öteki, haklı olan bizizdir.

Psikoloji buna “bilişsel uyumsuzluk” der. Davranışlarımızla inançlarımız çatıştığında, çoğunlukla davranışımızı değiştirmek yerine inancımızı değiştiririz. Çünkü davranışı değiştirmek, kimliğimizin sınırlarını sarsar; inancı ise birkaç mantıklı cümleyle kolayca eğip bükebiliriz. Böylece aynada gördüğümüz kişiyi sevmeye devam ederiz.

Haklılık, insanın zihnini uyuşturan görünmez bir zehir gibi. Onu tattığımız anda, karşımızdakini dinlemeyi bırakır, anlamaya çalışmak yerine cevap hazırlamaya başlarız. İçimizde yükselen “Ben haklıyım!” sesi, karşımızdaki gerçeğe kapıları kapatır. Kapılar kapanınca empati susar, merak ölür, geriye yalnızca kendi sesimiz kalır. Üstelik o sesi, hakikatin sesi sanırız.

Haklı olduğumuza inanmak, egomuzu beslerken aslında bizi küçültür. Çünkü haklılık bizi sabitler, değişime ve dönüşüme izin vermez. Yanıldığımızı kabul etmekse, ayaklarımızın bastığı zemini sarsar ama algı katmanlarımızda bir üst kata çıkmamıza izin verir.

Bu yüzden haklı olmak konforlu olsa da kozmik yalnızlığa devam etmemizi sağlar. Hayat ise bu tutsaklığı kırmak için önümüze ters köşelerden gelen deneyimler çıkarır. Beklenmedik eleştiriler, reddedilmeler, bize haksızlık yapıldığını düşündüğümüz anlar… İlk bakışta adaletsiz görünen bu anlar, aslında bizi haklılık zırhından çıkarıp çıplak hakikatle yüzleştirmek içindir.

Gün gelir ve sessizce şu soruyu sorma cesareti doğar içimize: “Ya ben yanılıyorsam?” Bu soru, insanın kendi egosuna karşı açtığı en cesur davadır. Çünkü kusurlu olabileceğini kabul eden biri, büyümeye hazırdır ve haklı olmaktan vazgeçtiğinde kaybetmiyordur; aksine kazanmaya hazırlanıyordur.

Ancak bu şekilde birbirimizi gerçekten duymaya başlarız. Kendi varlığımız dışında neler olduğuna dair, öğretilmiş gerçeklerden, aslında var olanı hazmedebilecek bir anlayışa evriliriz. Daha derin bağlar kurar, farklı bakış açılarını görmeye başlarız.

Anlamalıyız ki mesele, her zaman haklı çıkmak değil. Mesele, kendi haklılık davamızı bırakıp başkasının da haklı olabileceğini düşünebilmek. Asıl mesele, kozmik hakikati bulmak için haklılıktan vazgeçebilecek kadar cesur olabilmek…

Yasemin Koçak Tezel

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.