SON DAKİKA
Hava Durumu

Kurtarılmayı Hak Etmek

Yazının Giriş Tarihi: 21.07.2025 14:59
Yazının Güncellenme Tarihi: 21.07.2025 15:01

Bilgeler der ki ‘Yaradan’a ulaşmak isteyenler, önce Onun yarattıklarıyla yüzleşmeli.’ Önce birinci kata çıkmalı ki Yaradan sevgisine gelebilsin. Bunun nasıl bir çalışma, nasıl zorlu bir meydan okuma olduğunu, o kata gelmeyen bilemezmiş. Sonrasında ancak bu sevgiye gelebilenler ikinci kata, Yaradan’a ulaşabilirlermiş. Onu bir kez bir saniye bile olsun gören ise tekrar görmek için kolunu lime lime doğramaya gönüllü olurmuş.

Ancak bu sayede, birinci kattaki bu zorlu çalışma sayesinde gerçek doğamızı, ne kadar egoist olduğumuzu, algımızın ne kadar da bozuk olduğunu, düzelmemiz, iyileşmemiz gerektiğini ve bize şifa verecek olan tek gücün Yaradan olduğunu anlayabileceğimizi söylüyorlar. Ona dönmekten, Ondan talep etmekten ancak doğru talebe gelebilmek için bile çok çalışmak gerektiğinden bahsediyorlar. Zira egoist doğamızın iyi olarak tanımladığı hiçbir şey gerçekte bizim için iyi değilmiş.

Kim bu egoistler diye aklınızdan geçmiş olabilir. ‘Ben değilim, benim ailem değil, dostlarım, akrabalarımsa hiç değil! Öyleyse kim bunlar ve neredeler?’ dediğinizi duyar gibiyim. Ben de aynen öyle demiştim. ‘Ben kesinlikle egoist değilim öyleyse kim bu egoistler?’

Bilgelerin buna da bir cevabı var. Kişi ancak doğru bir şekilde çalışırsa, doğasının gerçekte ne olduğunu ne kadar kötü olduğunu, insanın kendisinden başka bir kötülük olmadığını, kişinin kendi dışında gördüğünü sandığı her şeyin ona bu kötülüğü, içindeki kötülüğü göstermek için tezahür ettiğini, aslında kendi dışında sadece ve sadece Yaradan ve Onun işlettiği ve tasarladığı bir dünya olduğunu öğrenebilirmiş.

Yani kötü olduğumu bile anlamadığım bir seviyedeyim. Gerçekte ne olduğumu, insan doğasını anlamak için ise yaratılan sevgisi çalışmam gerekiyormuş meğer. Çünkü ancak o zaman kendimi, onlarda gördüğüm tüm kusurların aslında benim kusurlarım olduğunu, egoist doğamın, gerçeği görmemin önündeki tek engel olduğunu anlayabilirmişim. Yani kusur görendeymiş.

Aslında çok mantıklı… Eğer onca yıl sadece kendi algımın esaretinde yaşamışsam, kendi dışımdaki algıları hissetmeye ve hatta yaşamaya başladığımda eksikliğimi ve bozuk olan yanlarımı görebilirim. Çünkü kötü olduğumu anlamak için kendi zıddımla karşılaşmalıyım. Benim algım, anlayışım, sistemim, dualite prensibi böyle çalışıyor; her insanda böyle çalıştığı gibi. Bir şeyi, o şeyin zıddını görene dek algılayamıyorum. Bilgeler bu yüzden bu seviyedeki insanlara ‘Onların gözleri var ama görmezler, kulakları var ama duymazlar’ diyorlar demek ki!

Göz görmüyor, kulak duymuyorsa bana lazım olan şey, benim görmeyen gözlerim yerine görenlerin gözü, benim duymayan kulaklarım yerine duyanların kulakları… Sadece onlarla bağ kurarsam onlar bana göz, ses, kulak ve hatta kalp olabilirler. Aksi taktirde hem kendimi hem de kendi dışımda gördüğümü ve hatta hissettiği sandığım tüm insanları kandırmaya devam edeceğim.

Diyorlar ki, ‘Kişi, kendini içine düştüğü zindandan kurtaramaz.’ Peki kim kurtaracak beni? Ben hem kör hem sağırsam, üstelik kendi dışımdaki hiçbir canlıyı gerçekte olduğu haliyle algılayamıyor ve ancak kendi kusurlarımdan görebiliyorsam beni kim kurtaracak bu cehennemden?

Belli ki kişisel zindanımın kapısının anahtarı bende değil. Belli ki o kilidi kıracak el benim dışımda, benden ötede, benden yukarıda ve benim elim değil! O halde önce onu bulmalı ve onlarla bağ kurmalıyım ki kurtarılmaya değer olduğumu hissetsinler, hissedebileyim.

Tanıştığım bilge bir adam Cenneti ve Cehennemi şöyle tanımlamıştı: ‘Cehennem kişinin kalbinde sevginin bitmesi, Cennet ise kişinin kalbinin sevgiyle dolup taşması halidir.’ Herkese ve her şeye rağmen ters köşeye geçip, yeni bir yerden, böyle bir yerden bakmak bu olsa gerek. Kalbimde sevginin olmadığı her yer benim Cehennemim. ‘Her gözde Onu görmek ve Onu yaşamaktır’ diye de eklemişti. Ben de ‘En kötü olduğunu düşündüğüm insanın bile gözlerine bakıp Onu nasıl görebilirim ki?’ diye sormuştum. Gülümseyerek ve şefkatle şöyle cevap vermişti: ‘İşte orası başka bir seviye, çok daha üst bir seviye…’

Sevgi dedikleri şey bu olsa gerek! Bir başka varlığın o zindandan çıkabilmesi, o kilidi kırabilmesi için uyandırmak, dürtmek, ihtiyacı olan ne varsa ona götürmek… Onu, bunu ona bile hissettirmeden onun kendisinden bile fazla düşünmek, önemsemek, değer vermek… Sorun şu ki hiçbirimiz o zindanlarda mahsur kaldığımızın farkında bile değiliz. Ne zamanki yanımızda başka birinin zindanı, bu zindanlar dışında başka bir gerçeklik olduğunu hissetmeye başlarız, işte o zaman içinde konfor istediğimiz yerin kapkara bir zindan olduğunu anlarız. Dedim ya zıddını görmeden, neyin içinde olduğumu anlayamıyorum işte!

Yasemin Koçak Tezel

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.