SON DAKİKA
Hava Durumu

Rüya Alemi

Yazının Giriş Tarihi: 14.07.2025 16:12
Yazının Güncellenme Tarihi: 14.07.2025 16:14

Dilimize düşen pek çok kelimenin içine daldığımızda, bu kelimelerin içinin bizden önceki nesillerce nasıl doldurulduğunu araştırıp, daha fazlasını hissedebilmek, anlayabilmek ve yaşayabilmek için, bu kelimelere nasıl ekleme ya da çıkarmalar yapabileceğimizi, çaba olmadan hazıra konma anlayışının bizleri neden uçurumun ta kenarına, şu ana getirdiğini sorduğunuz, sorguladığınız oluyor mu? Yoksa kaderinizi halihazırda bu araştırmayı sözüm ona sizler için yapmakla görevlendirilmiş bir grup insanın ellerine mi bıraktınız?

Başkaları çalışsın ama maaşlarını, ödüllerini biz alalım istemez miydik? Bu uğurda ter dökeni mi yoksa ter dökenlerin sırtına çıkıp avaz avaz bağırarak, -mış gibi yapanları mı taçlandırıyor hayat? Neyin, hangi gerekçeyle alkışlanmasını istiyoruz? Önümüzde duran ve hayat dediğimiz denklemin çoklu bilinmeyenlerinin bizlere ne söylediğini okuma kabiliyetimiz var mı? Yoksa onu da mı sözüm ona okur-yazarlığı olanlara bıraktık?

Bırakmış olmalıyız çünkü şu an hemen herkes, kendi köşesinden bakıp, neyin nasıl olması gerektiğine dair nutuklar atıyor, günün sonunda yerinden bile kalkma zahmetine katlanmadan, bir şeyler yapanı da yapılanı da eleştirmeyi görev edinmiş gibi görünüyor.

Bizlere sunulan bir fırsatı, hayatı, hayatın bizlere ne söylemek istediğini, ona sırtımızı dönerek, kendimizi pasifize ederek, hayatın gözlerinin içine bakma arzusu bile duymadan yaşamıyor muyuz sizce de? Bu kadar değerli bir hediyeyi kimin, kimlerin ellerine bırakıyoruz? Bizzat kendimizin yapması gereken araştırmaları, içinden bizzat geçmemiz gereken deneyimleri kenara çekip başkalarının deneyimlerinin aktif dinleyicileri olarak mı tamamlayacağız bu yolu? Gülü koklamanın değil de gülü koklayanların peşine mi düşeceğiz?

Gündelik hayatın koşuşturmaları yetiyor da artıyor öyle değil mi? Soru sormak, cevap aramak için ne zaman ne de arzumuz kalmıyor. İyi de bu denklem değişmeyecek ki… Hayat bu hızla akmaya, önüne çıkanı öğütmeye devam edecek. Onu duyana, bizden ne istediğini anlayana ve ona uygun olan karşılığı verene kadar da bu böyle devam edip gidecek. Kendi kuyruğunu kovalayan bir kedinin kaderine düşmekten çıkmanın yollarını aramaktan vazgeçmeyenler, harekete geçme konusunda engel tanımayanlar istisna!

Bir insanı ne harekete geçirir? Daha fazlasını anlamak, daha fazlasını hissetmek, daha fazlasını deneyimlemek ve bu deneyimi bir sonraki nesile aktarmaktan bizi alıkoyan şey nedir? Başkaları hakkında en anlamsız, en gereksiz detayları merak eden ve üzerinde saatlerce konuşabilme gücü bulan biz insanlar kendi hayat sahnemizin arka planında işleyen sisteme karşı nasıl bu kadar umursamaz olabiliyoruz? Harekete geçmek için neye ihtiyacımız var?

Tamam farkındayım. Hazırı yemeyi seven bir yapımız var. İstiyoruz ki önümüze krallara ve kraliçelere layık bir masa kurulsun, mutfağımızda sürekli en sevdiğimiz yemekler pişsin ve bu yemekler ayağımıza kadar getirilsin, bu yemekleri, masaya kimseleri davet etmeden, düşünmeden, umursamadan tıka basa yiyebilelim. Hatta mümkünse tabakların fotoğraflarını çekip sosyal medyalarımızda paylaşıp hava atabilelim, sonrasında da birileri gelip masayı temizleyiversin. Ne cebimizden beş kuruş çıksın ne mutfakta ter dökenlerden biri olalım ne de ter dökenleri umursayalım. Hatta ara sıra ter dökülerek yapılan yemekleri beğenmeyelim, eleştirelim.

En son neyi ya da kimi takdir ettiğinizi hatırlıyor musunuz? Kimi ya da neyi takdir ettiğimizi, bu sürecin nasıl işlediğini, buradaki tetikleyicilerin neler olduğunu düşündüğünüz oluyor mu? Sözü söyleyene mi söylenene mi dikkat kesilirsiniz? Hiç ‘iyilik ve kötülük’ kavramlarının içinde gezinirken, ayağınıza çarpan taşları ayıklamaya, bu taşları buraya kimin bıraktığını araştırmaya gerek duydunuz mu?

Bilgeler bir insanın hayatı dört seviyede yaşayabileceğini söylüyorlar. Birinci seviye cansız denilen bir seviye. Buradaki insanlar temel ihtiyaçlarının peşine düşüyor. İkinci seviyeye bitkisel seviye diyorlar. Buradaki insanlar ise paranın peşinde. Üçüncü seviye hayvan seviyesi. Buradaki insanlar onurun peşine düşüyor. Bir de konuşan seviye dedikleri bir seviye var ki işte onlar kendilerini hayatın, hayatın arkasında duran sistemin gözlerinin ta içine bakmaya adıyor. Onlar ki sonu gelmeyen bir mutluluk ve haz kaynağına ulaşmaya hak kazanıp, bilgelerin ‘Rüya alemi’ dedikleri dünyamızdan uyanıp, uyuyanların da uyandırılmasını sağlamak adına harekete geçiyor.

Siz hayatı hangi seviyede yaşamak isterdiniz? Bu hayatın sonunda sizi bekleyen ödül ne olsaydı, bu hayatı dolu dolu deneyimlemeye ve çalışmaya değer kılardı? Harekete geçmenizi sağlayacak ödül nedir?

Sadece sıradan bir var oluşun üzerine çıkmak isteyenler, fiziksel olmayan bir şeylere doğru çekilir ve buna arzu duyar. Sadece onlar kendi gerçek doğalarını tanımakla ve kendi dışlarında ne olduğunu görmekle ödüllendirilir.

Hayat dediğimiz şey, bizler bu çalışmayı yapabilelim diye var sanki. Yalandan gerçeğe, uyku halinden uyanıklığa giden bu yolu yürümekten başka çaremiz yok. Bir kapta pişmeye, hakikate hazırlanmaya, hazır olmaya yazgılı olduğumuz gibi… Doğa bizi kendi özel enstrümanlarını kullanarak buna, daha üst düzey bir var oluşa hazırlıyor, bizi pişiriyor. İşte o zaman sonuçlar, kendi sebeplerini bulacak ve dünya üzerinde cevabını bulmamış hiçbir soru kalmayacak…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.